Sabır ve Şükür:
Biz insanları Ahsen-i takvim üzere yaratıp mahlûkatın en şereflisi kılan ve kendisine iman etme şerefini bize nasip eden Allah’a hamdü senalar olsun.
Yine kendisine sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım hitabında bulunulan, bir insanlık numunesi olan ve Allahın biricik sevgilisi Peygamber Efendimiz (s.a.v.) e onun ashabına ve âline salât ve selam olsun.
Sabır direnmek demektir. Sabır, bu dünyada hayat sürmek isteyen, sıkıntısız bir yaşam isteyen herkese ister mümin olsun ister kâfir olsun başta lazım gelen şeydir. Sabır cennet hazinelerinden bir hazinedir. Sabreden kimse istediği şeye ulaşır. Denilmiyor mu? Kim ki sabrederse zafere ulaşır. Sabır çok çeşitlidir. Bir takım kısımlara ayrılır. Belalara sabır, ibadete devam etmekte sabır,
İtaat hususunda sabır gibidir. Bir mümin hem dünyada hem ahirette ilahi lütfa mazhar olmak isterse sabretsin. Çünkü ‘’sabredenlerin ecirleri hudutsuz olacaktır.’’ Sabrın en kıymetlisi ilk andaki sabırdır. Ahirette sabredenlerin üzerine nuru ilahi sağanak halinde yağacaktır. Onların
kavuştukları lütufu görünce İnsanlar merak edecek bunlar kimlerdir diye onlara cevaben ‘’bunlar dünyada iken gelen bela ve musibetlere sabreden kimselerdir’’ denilecek. Onlarda Hz. Allah’tan ‘’Ya Rabbi biz keşke dünyada iken etlerimizi kendi ellerimizle lime lime etseydikte onların ulaştığı dereceye bizde ulaşsaydık’’ diyecekler. Mevla’mız, ‘’İnananlara sabır ve namazla yardım isteyin, şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir buyuruyor. Yine Rabbimiz çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, birazda mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz, müjdele o sabredenleri!’’ öyle değil mi? biz dünyada niçin varız? İmtihan için hepimiz bunu biliriz. Başımıza bir bela geldiği zaman sabredeceğiz. Allah’a isyan etmeyeceğiz. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. Soğuk kış günlerinde abdest alırken, sabahleyin sıcacık yatağımızdan kalkıp namaz kılmaya giderken sabır etmemiz gerekir. İşte bunların mükâfatı büyüktür. Sabır işi herkesin harcı değildir. Herkes sabredemez ama şunu da bilmek gerekir ki isyan insanı Allah’tan uzaklaştırır ve cehenneme götürür.
Sabırla beraber şükründe olması gerekir. Rabbimiz, bana şükrediniz nankörlük etmeyiniz buyurmaktadır. Hz. Allah şükredildiği takdirde nimetlerini arttıracağını açıkça bildirmektedir. Hamd ve şükür arasındaki farkı iyi ayırmak lazım. Hamd belalara karşı söylenilir. Hasta bir kimse şükür ederse Allah onun hastalığını ziyadeleştirecektir. Demek istiyor ki Ya Rabbi ben senin verdiğin hastalıktan memnunum sen onu biraz ziyadeleştiriver. Şükür ise nimete karşı yapılır. Verilen nimetleri biraz daha artması içindir. Rabbimiz şükredenlerin azlığından şikâyet ediyor. Allah’a sağlıkta ve hastalıkta hamd ve şükrümüzü eksik etmememiz gerekir.
İmam-ı Azam hazretleri bu kadar ilim elde etmesini öğrendiği her meseleden sonra hamd etmesine borçlu olduğunu bildirmektedir. Allah bize o kadar nimet verdi ki; görme, işitme, yeme ve içme bunların her birerine ayrı ayrı şükür etmek lazımdır. Şunu da bilmek gerekir ki Allah’ın bizim şükrümüze ihtiyacı yoktur. Çünkü o müstağnidir ve zengindir